45’lik

İki hafta sonra 45 yaşımı doldurmuş olacağım. Çok fazla gibi geliyor bir yandan, diğer yandan daha çok fazla yaşanacak şey varmış gibi. 45 yıl yaşanmış bir hayatın pek çok mevzusunun olması bir yana çoğunun bugün için unutulmuş olması şahane.

Bir şeyler için çok genç değilim ama yaşlı da değilim yaşında olmak üzerine konuşmak istemiyorum. En güzeli mevcut bilinçle geçen zamanın öyle sakin bir akışta gidedurması. Uzunca irdeleyelim, dertlenelim, ciddi ciddi düşünelim… Ama ne için? 20 yaşlarındaki kendin şu ankinden sadece daha heyecanlı, daha umut dolu veya daha gözü karaydı. Şimdi de gündemler farklı olsa da hala öyle değil miyim? Sadece küçük bir tetikleyiciye bakıyor. O zamanlar her şey için çok fazla vakit olduğunu sanıyordum. En anlamsız şeylere bile uzun uzun kafa yorup insan ilişkilerinin karanlık ve kıvrımlı yerlerinde hiçbir sonuç almadan dolaşıyordum. Çünkü vaktim çoktu.

Şimdi sorumluluklarım ve kendi belirlediğim önceliklerimi üzülmeyecek bir kaygı seviyesinde, hatta beni yer yer mutlu edecek biçimde yerine getirip kanepeye yayılıyorum. Vaktim yokmuş gibi hissediyorum ama aslında acelem de yok.

Güzel bir kitap okumak istiyorum, o güzel ve bana istediğim zevki verecek kitabı aramaya vaktim yok, belki var ama üşeniyorum. Ekran yine beni en kolay yerinden ele geçiriyor. Çok hızlı ve kolay ikna oluyorum.

Uzun uzun kitap seçme, arama, sorma zor geliyor. Rastgele kitap alıyorum belki severim diyerek. Sevmiyorum, sinirleniyorum. Artık bu kadar vaktim yok ki diyorum, vakit kaybedemem. Sonra durup düşünüyorum, bununla kaybetmeyecek olsam ne yapacağım şu an mevcut zamanımla? Daha iyi bir fikrim var mı? Sanırım yok.

Zamanla girdiğim bu mücadeleden çıkmak istiyorum. Onu kendi haline bırakmak…

Aaron Parks’ın müziğini seviyorum son zamanlarda. Lilac açıyorum, girdiğim tüm düşünceli sıkıntılardan uzaklaşıp hayatın kendini bana doğallıkla sevdirmesine kapılıp gidiyorum.