Oh My Heart

Etrafta o kadar çok film ve dizi fazlalığı var ki gerçekten iyi şeyler izlediğimizde bile onun sıradan mı yoksa gerçekten çok mu iyi olduğunu ayırt edemez haldeyiz. Bu kalabalık iyi şeyleri kolayca yutuyor, kötü şeyleri de gereğinden fazla parlatıyor. Takip etmeyi çok azaltıp iyi seçmek ve bunun için de biraz zamana sahip olmak gerek. Dolayısıyla gerçekten iyi bir film ya da dizi izlemenin vereceği haz onu seçme sürecinde yorgunluk ve yılgınlığa yenik düşebiliyor.

Geçenlerde The Bear dizisine denk geldim. Ha dedim bak bu iyi akar, belli ki olaylar mutfakta ve şefler arasında geçiyor. Aman Allahım ben hayatımda böyle gerilim saçan, stresten alev topuna dönmüş insan toğluluğu çok az gördüm. Bir durun, nefes alın, sakinleşin demek istedim onlara. Kameranın karakterlerin arasında gezinişi; sanki ben de o mutfaktayım, yemeği yetiştirmeye çalışıyorum ve her an o gergin, atarlı çocuğun zılgıtını yiyeceğim korkusunu yaşamamı sağladı. Haliyle dizi beklediğim gibi çıkmadı, tatlı tatlı yemeklerin yendiği sahte keyifler ve romantizmle donatılmış bir şef hikayesi bulamadım. Çok daha iyisi vardı karşımda.

Dizinin arka planı Chicago. Şehrin akşamüstlerindeki sakinliği, sabah koşuşturmaları, o görüntülere eklenen müzikler harika. Özellikle üçüncü bölümün sonunda başlayan R.E.M’in Oh My Heart şarkısıyla kalbim eridi.

Bu yazı bir izleme ve dinleme tavsiyesidir.