Benim için bir Javier Marias kitabından bahsetmek çok güç. Ama bu sefer kararlıyım. Yapabilirim. Çünkü zaten yapacağım şey bir kitap incelemesi değil, ben cafedepass’ta da müzik incelemesi filan yapmıyordum, sadece üzerimdeki etkilerini yazabiliyordum. Ama bu sefer iki kere zordayım. Çünkü Javier Marias romanlarının üzerimdeki etkisi çok karmaşık ve dile dökülmez şekilde çoğu zaman.
En son Acı Bir Başlangıç Bu’yu okudum ve uzun zamandır hissetmediğim göğsüme öküz oturması hissini yaşadım. Yatağımdan kalktım, dışarı çıkıp amaçsızca araba sürdüm, The Greatest dinleyerek. Bu benim için intihar etmek için gazı açıp bileklerimi kesmek gibi bir şeydi. Ama gerekliydi de.
Shakespeare’in “acı bir başlangıç bu, ama öte yandan beteri geride kalır” cümlesinin kitabın başından sonuna kadar içine işlemesi. Bu insicamı nasıl sağlıyor, bu konudan kopmadan yüzlerce konuyu nasıl anlatıyor, bilmiyorum. Asıl hayranlığım burdan kaynaklanıyor sanırım. Benim için Marias, zor zamanlarda yanına gidersin, derdini anlatamazsın da o sana birşeylerden rastgele bahseder ama bahsettiği şeyler de tam senin içindir. Öyle bir sözü dinlenesi bilge kişi, yahut günlük hayatın basitliklerinde kaybolmamış bir dost gibi. Marias’ın kitabını okumuyor da onunla sohbet ediyor gibi hissediyorum çoğu zaman. Bu da ona olan hayranlığımı daha da arttırıyor, her kitapta biraz daha.
Kitapta en çok dikkatimi çeken kahraman tabiki Beatriz’di. Kocasıyla kurduğu ilişki, evliliklerinin çekilmezliği, yıllar süren aşağılanma, hakaret ve düzenli olarak intihar denemeleriyle Beatriz, rahatlıkla empati kurabildiğim ve en son denemesinde başarıya ulaştığı intiharıyla içimi acıttı.
Birinin bana kitap anlatması genellikle ilgimi çekmez. Özellikle bir kitap eleştirisi havasında olay örgüsünden, kişilerden bahsedilmesi etkileyici gelmez. Ama mesela kitabın hangi bölümü onu nasıl etkilediği anlatılsa hemen kulaklarımı diker, tüm dikkatimle okur ya da dinlerim. Çünkü ben eserden çok kişisel deneyimleri öğrenmekten yanayım. Yoksa herhangi bir romandan herhangi bir insan ortalama ne anlıyor bu çok önemli değil. Bu eminim yazar için de çok önemli bir konu değil.
Hayatımın en çıkmazlı döneminde okuduğum Yarınki Yüzün üçlemesinin birincisindeki bazı bölümler hayatımın karanlık noktalarını aydınlatmıştı ve o günden sonra Marias ve yazdıkları benim için çok kıymetli oldu. Evet sevdiğim şeyleri abartma potansiyelim var ve bu huyumdan da çok memnunum.
Buradan sonrasında Acı Bir Başlangıç Bu’daki altını çizdiğim bölümleri yazıp, açıp açıp buradan okumak benim için çok pratik olacak.
Tüm kitaplarında olduğu gibi İspanya iç savaşı bu kitapta da çok yoğun bir şekilde hatırlatılıyor.
“Düşündüğünden çok daha uzun bir süre boyunca o tahammül edilmez savaştan bahsedildiğini duyacaksın. Özellikle de savaşı yaşamamış olanlar bahsedecek savaştan; en çok onların ihtiyacı var çünkü, varlıklarına bir anlam bulmak, öfkelenmek, merhamet göstermek, bir misyon edinmek, kendilerini doğru tarafta yer aldıklarına ikna etmek, ölüm sonrası adalet söz konusu değilken adalet adını verecekleri, geçmişe dönük ve soyut bir intikam peşinde koşmak için hislenmek, başkalarını hislendirmek ve ağlatmak, kitaplar yazmak veya filmler çekmek ve bundan para, itibar kazanmak, ölen zavallılardan duygusal açıdan faydalanmak, ilk ağızdan duymuş olsalar bile kimsenin anlamayacağı o kederi ve ıstırabı hayal edebilmek, varisleri olarak hak talebinde bulunmak için en çok onların ihtiyacı var savaştan bahsetmeye.”
“..yaşanmış olanın sıfırlanabileceği yahut yenisiyle değiştirilebileceği varsayımıyla, kişiyi o zamana değin yaşadığından farklı bir şey yaşamaya, kendisine o güne dek anlattığından farklı bir hikaye anlatmaya mecbur kılan nahoş veya moral bozucu bir hakikati öğrenmektense şüpheyle yaklaşmayı sürdürmenin tercih edilebileceği sorular vardır. Hatta sadece yaşanmış olanın değil, şayet uzun zamandır inanıyorsanız, inanmış olduklarınızın bile sıfırlanabileceği varsayımıyla…”
“Hiçbir zaman garantisi olmayan, nadiren korunabilen ve her an kayıp gidebilecek birtakım şeyleri elde etmek için hiç düşünmeden, canımızı dişimize katarak çabalar dururuz; hiçbir şey sonsuza dek kazanılmaz; elde edeceğimizin kalıcı olmayabileceğini unutur ve çok defa savaşır, iş çevirir yahut yalan söyleriz, alçakça davranışlarda bulunur, ihanet eder ya da fesat çıkarır, suç işlenmesine sebep oluruz (hepimizde olan çok eski bir kusurdur mevcut durumu nihai olarak algılamak, kaçınılmaz biçimde, insanı çileden çıkartacak şekilde geçici olduğunu unutmak) ve etkisi bir kez geçtikten, geçerliliğini yitirdikten sonra savaşların ve çevrilen işlerin, yalanların, alçaklıkların, ihanetlerin ve suçların hepsi anlamsız ya da daha kötüsü yüzeysel gelir bize: Hiçbir şey değişmezdi bu zahmete girmeseydik de; ah ne büyük bir enerji israfı, nasıl da nafile bir savurganlık. Kendi sözleri olup olmadığını bilmiyorum ama bir seferinde Muriel’in de dediği gibi, habis bir telaşın peşinden gider ve kendimizi zehirli bir sabırsızlığa teslim ederiz. Yarından ötesini göremeyiz ve yarını da zamanın sonu olarak algılarız; annesinin bir anlık yokluğunu kati ve geri dönüşü olmayan bir durum sayan ve basbayağı terk edildiğini düşünen, acıktığında yahut susadığında buna derhal çare bulunmazsa sonsuza dek aç yahut susuz kalacağını zanneden, bir yeri çizildiğinde o acının hiçbir zaman geçmeyeceğine inanan, kabuk bağlayacağını bile öngöremeyen, sadece bir günlüğüne, bir saatliğine yahut beş dakikalığına bile olsa kendini güvende ve korunaklı hissettiğinde bunun ömür boyu süreceğini sana küçük bir çocuktan farksızız. ”
Marias’ın bize yaptığı şu; merak edin ama çok da sizlik bir durum yok der gibi bir sır atıyor romanın başlarında. Ama o kadar çok şey anlatıyor ki o sır artık delice bir doyurulma hissiyle öğrenilmek bile istenmiyor. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Beatriz ve Muriel arasında geçmişte yaşanan ve yıllarca süren çekişmenin, gerginliğin sebebini insan bilmek istiyor bir yandan ama bir yandan da aman canım karı koca arasında her zaman olabilecek abuk bir şeydir diyorsunuz ve yeryüzünde yaşamış milyarlarca çiftten biri olması gerçeği hem sırrı aleladeleştiriyor hem de o sırrı öğrenme sürecinde anlatılanlara odaklanmak onu sır olmaktan çıkarıyor.
Daimi bir gizlilik ve ketumiyet içinde hareket eden insanlar vardır ve onlarda ağlarını hiçbir zaman bozmama konusunda sabır gösterirler. Gariptir ama bundan asla yorulmazlar, asla özlemezler şeffaflığı, basitliği ve duruluğu, açık oynamayı, birinin gözlerinin içine bakmayı ve, “Bunu istiyorum ve bunu yapacağım. Kafanı daha fazla karıştırmak, seni daha fazla kandırmak istemiyorum. Sana yalan söyledim, başka biri gibi davrandım ve bunu çok uzun zamandır, neredeyse tanıştığımız günden beri yapıyorum. Böyle gerekti ya da kendimi buna mecbur hissettim, emirlere itaat ediyordum yahut mutluluğum buna bağlıydı veya ben öyle olduğunu sandım. Zayıftım ya da başkalarına sadıktım, seni sonsuza dek kaybetmekten korktum veya böyle davranmam gerektiğine ikna edildim. Benim için çok önemliydin yahut hiç umurumda değildin, kendime rağmen, vicdanıma rağmen kandırdım seni ya da çocuk oyuncağıydı seni kandırmak, her şeyimdin sen benim veya bir hiçtin benim için, ne fark eder, ne fark eder ki şu anda? Kendimi kötü hissediyorum, bitap düştüm. Sonsuz bir uğraş gerektiriyor hakikati saklamak veya yalanlar söylemek, devasa bir uğraş bunu sürdürmek, hele de hangilerinin yalan olduğunu anımsamak. Pot kırma, fark etmeden kendimle çelişme, yakayı ele verme, istemeden sözümden dönme korkusu beni süngümü hiçbir zaman düşürmemeye mecbur kılıyor ve bu çok yorucu oluyor. Sorumluluğum azaldı şimdi, beni denemekten alıkoyacak dneli büyük değil şimdi, dolayısıyla ne var ne yoksa söyleyeceğim sana. Her halukarda yalanlarım uzak bir geçmişe dayanıyor, olanlar oldu ve geri dönüşü yok artık, geçmişe dönmek de mümkün değil artık. Gelinen noktada gerçek diye bir şey yok, değiştirildi başkalarıyla ve sadece o sahtekarlıktan bu yana yaşadıklarımızın bir önemi var. Belki de o uzak aldatmaca gerçeğe dönüştü. Bundan sonra çok da bir şey değişmeyecek esasında çünkü bir zamanlar gerçek olanı biliyorsun şimdi. Artık gerçek o değil. Ve şimdi dinlenmem gerek” demeyi.
Beklenmedik, ani, taze bir minnet kötü bir şeydir, bir anda unutturur bize hakaretleri, aklımızdan çıkarır intikam planlarımızı, yatıştırır hıncımızı ve dindirir adalet arzumuzu; görmezden geliriz hataları ve hazırızdır şüphelerimizi dağıtmaya veya merakımızı bir kenara bırakmaya ve soruşturmalarımızı askıya almaya, omuz silkmeye ve sakinleşmeye, sahte mazeretlerle geri çekilmeye kendimizi ikna etmeye: Hem zaten ne fark eder ki; cezasız kalan o kadar çok şey var ki bir tane daha olsa kimse anlamaz bile, dünya da değişmez. Dünya bizi hatırlamasa ne fark eder ki? Bize veya yakınlarımıza yahut uzağımızdakilere zarar veren birine borçlu hissetmek kötü bir şeydir; fark etmez bazen kime edepsiz davranıldığı veya kime olabilecek en kötü şeyin, bağışlanamaz olanın yapıldığı ve insanın bundan daha da alçalamayacağı çünkü bunların hepsi birdenbire silinebilir onlara hayati ve önemli bir şey borçlu olduğumuz hissiyle. Suçlular bazen bilinçli, kasıtlı ve hatta hesaplı bir şekilde başvururlar buna, “Bu cepheyi ortadan kaldıracağım, beklenmedik bir iyilik yaparak, onu zor bir durumdan kurtararak, ona övgüler dizerek ve bu şekilde kafasını karıştırarak, en çok istediği ve en çok ihtiyaç duyduğu an borç para vererek veya benden kabul etmemesi durumunda üçüncü kişiler aracılığıyla yollayarak ( o üçüncü kişiler para bir kez harcandıktan sonra ağızlarından kaçıracaktır ve artık reddetmesi için geç olacaktır ve benim elimde olacaktır parayı geri istemeyerek minnetini artırmak), pamuk ipliğine bağlı işini korumasını sağlayarak, başlarını belaya sokan ve onun için hayatta en değerli şey olan çocuklarına yardım ederek, intihara kalkışan karısının hayatını kurtararak benden nefret eden ve bana kin güden bu kişiyi etkisiz kılacağım.
“Bazen en korktuğumuz şeyin gerçekleşmesine meydan veririz çünkü o dehşetten kurtulmamızın tek yolu onu zaten yaşamış olmamızdır. Geçmişte kalmasıdır; gelecekte yahut olasılıklar diyarında değil.” -Beteri geride kalır, dedim yine içimden. “Ne kadar korkunç ve dehşet verici olursa olsun geçmiş bize gelecekten daha zararsız gelir ya da işte bir şekilde onunla daha kolay baş ederiz. Bilemiyorum. Belki bundan, belki de ne kadar savunmasız olduğumuzu, ne önlem almanın kendimizi ne de başka birini korumanın bir işe yaradığını, dolayısıyla da peşinen endişelenmenin saçmalığını, insan ne yaparsa yapsın, ne kadar öngörürse öngörsün en kötüsünün hala yaşanabilecek olduğunu fark ettiğinden. Bir kez yaşandı mı artık çok geçtir.”
Yukarıdaki bölüm romanın küçük bir özeti gibi. Ne kadar üzse de korkutsa da bir şeyin yaşanmış olması onu derhal aleladeleştirir ve bizim için en beterinin geride kalmasını sağlar. Belki bu bir imkandır ve bu sebeple Marias hem ruhumuza yaralar açar hem şifasını verir bir yandan.
Zaman pek çok şeye gebe; durmaksızın kötülük etmek zor, durmaksızın iyilik etmenin zor olduğu gibi tıpkı. Hayatta kötülük etmemiş tek bir insan yoktur, hayatta büyük bir iyilik etmemiş tek bir insan da yoktur.
1940 senesinde piçin biri olan muhtemelen hep piçin biri olarak kalmıştır, ne ki buna başka şeyler ekleme ve başka biri daha olma fırsatı da bulmuştur. İntikam arzusu diner, kötülük yorar, nefret sıkar; bir tek fanatikler için böyle değildir bu, ama yine de… Ara vermek gerekir. İnsanlar barlara gider, orada sohbet eder, şakalaşır , gülüşürler ve o kahkahaların arasında kimse kendisini kötü biri olarak görmez, olduğunu da düşünmez. Kimse sadece tek bir şey yahut yekpare değildir. Mesela Franco bile senin benim gibi sinemaya düşkün biriydi; eminim karakterlerin değişik evrelerini hayranlıkla, merakla ve mutlak bir naiflikle izliyordu.
Acı Bir Başlangıç Bu benim için en özel Javier Marias romanı olacak. Umarım Yarınki Yüzün üçlemesinden de bahsedebilecek cesareti bulurum birgün kendimde.
Bu da bu romanın dinleme listesi olmuştu:
yarınki yüzün üçlemesini bitireli epey oldu. çok düşündürmüştü beni bu kitaplar, etkilerini yazmak bir çırpıda olacak iş değil. esas fikri, “aslında hiçbir şey anlatmamak gerekir ama yine de anlatıp dururuz” açmazını ara ara düşünürüm hala. aklımda dönen pek çok sahnesi var. “anlatısal dehşet” meselesi zihnimi meşgul eder okuduğumdan bu yana. acı bir başlangıç bu, okuyacağım ilk fırsatta. adı yeter romanın.
Keşke hem Yarınki Yüzün hem de Acı Bir Başlangıç Bu hakkında yazsanız. Merak ediyorum sizdeki etkilerini.
cafedepass yazılarını bulamıyoruz sayın yazar. yerinde yeller, koreliler şimdi.
oysa ve bilhassa sharon van etten’i çok sevmiştik. dönüp dolaşıp, canım sıkıldıkça o yazıyı okurdum. neden bilmem iyi gelirdi.
han diyorum; insanlık için minik, benim için kocaman bir iyilik yapıp liink mink yahut yazıyı postalayabilirsen ne şükela olur.
baki selam.
r.
Çok isterdim, ama yazılar elimde değil, ben de okuyamıyorum. Belki birgün bir yerlerden bulurum ve hep birlikte okuruz. Çok selam.